11 Temmuz 2014 Cuma


KARS / ŞUBAT 2014

Bu sene Şubat ayında Kars’a gittim ve Kars’a ulaştığım andan itibaren büyülendim. Kars Türkiye’nin en yüksek şehri ve hava özellikle kışın çok soğuk ama insanlarının sıcaklığı, şehrin doğallığı ve samimiyeti insanın içini ısıtıyor. İhtişamlı Kars kalesi, mahsun 12 Havariler Kilisesi ve büyüleyici Taş Köprü insana hem tarihte bir yolculuk yaptırıyor hem de hafif bir hüzün veriyor. Şehrin birçok yerinde Rus mimarisinin izlerini görmek mümkün.  Yine de insan keşke diyor; keşke daha çok sahip çıkılsaymış eskiye... Ardahan ile Kars’ın arasındaki Çıldır gölü ise tam tabiriyle muhteşem. Ben beyaz huzur adını veriyorum tamamen buz tutmuş olan bu doğa harikasına. Üzerinde kızaklar, atlılar ve hatta ralli yapan arabalar var; güneş pırıl pırıl parlıyor yukarıda ve bembeyaz buzun üzerinde rengarenk ışık yansımalarına dönüşüyor. Gölün üzerinde yürürken çok ama çok derinlerden buz çatlama sesleri geliyor; işte o an doğanın gücünü iliklerime kadar hissediyorum ve bu güzelliği görebildiğim için çok şanslı sayıyorum kendimi.... Kars gerçekten bir kış masalı, sanki bir Rus romanı... Mutlaka görülmesi gereken bir ilimiz. Ben bir de yazın, bu güzelim göl masmavi iken gelmek istiyorum buraya... Zaten Kars’ta edindiğim yeni dostlarıma sözüm var, hem de bu gidişimde Kars yöresi oyunlarına da eşlik edeceğim; sözüm söz...
 







 

8 Temmuz 2014 Salı

Saint Petersburg

St.Petersburg ya da eski adıyla Leningrad...Beyaz geceler, Neva nehri, Kanlı Kilise, Puşkin'in son kahvesini içip düelloya gittiği cafe, Nevsky Caddesi, Raskolnikov'un saman pazarı...Gerçekten büyüleyici, tarih kokan ve kendine özgü bir karakteri olan şehir... Eskiden bataklık olan ve Petro'nun hayalleri ile yaratılan bu şehirde bugün bile ihtişamlı Rusya'nın izlerini takip etmek mümkün...

Güneş








7 Temmuz 2014 Pazartesi


“Aşka uçma kanatların yanar”

Sadi

“Aşka uçmadıktan sonar kanat neye yarar?”

Mevlana

“Aşka vardıktan sonra kanadı kim arar?”

Yunus

Güneşte

Denizin sonunda mavi bir duman gibi
Gözümde tutuyorsun.
Yeşil bir erik dalı yüreğim
Sen altın tuylu bir yemiş
Sallanıyorsun.
Fakat ben seni böyle bir yemiş ve bir duman gibi görmenin yerine
Sahiden görmek istiyorum çıplak ayaklarını
Sahiden dokunmak istiyorum uzun parmaklı ellerine
Nazım Hikmet Ran
MOSKOVA GEZİ NOTLARI (Haziran 2014)

Moskova'da bir otelin 24. katındaki odamda oturup bir türlü bitmeyen aydınlığı seyrediyorum. Ne zaman ilk kez bir şehre gelsem, o şehirle ilgili bir ilk izlenimim olur ve şehrin ruhunu bu izlenimim doğrultusunda anlamaya çalışırım. Bugün Moskova'da hissettiğim ilk şey, bu şehrin yaşamış olduğu acıları hala bünyesinde barındırdığı... Binalar, insanlar, yaşam tarzları birbirinden tamamen farklı ve birbiriyle örtüşmüyor. Çarlık Rusya'sının ihtişamlı eserleri, Lenin döneminin devasa binaları, Sovyetler Birliği'nin tek tip kocaman ama bir o kadar da gösterişten uzak yapıları ve yeni çağa ayak uydurmak için yeniden zenginleşmenin verdiği coşkuyla yapılan tüm o modern binalar, rezidanslar... Birbirinden tamamen kopuk bir yapılaşma, aynı tarihte yaşadıkları zıtlıklar gibi... Çok büyük, dağınık bir şehir; göz teması kurmaktan hala kaçınan, suratsız ve bana göre çok da mutlu olmayan insanlar...  Moskova'yı çok sevmedim belki ama Rus tarihinin izlerini metrosunda, geniş caddelerinde, küçük dairelerden oluşan devasa binalarında ve tedirgin insanlarında çok net olarak gözlemledim.

Güneş