28 Ağustos 2014 Perşembe

RİKTİRDİKLERİM

Hayatta en çok keyif aldığım şeylerden biri seyahat etmek. Çok stabil bir işe sahip olsam da içimde çok gezgin bir ruh taşıyorum ve bu nedenle her fırsat bulduğumda görmediğim yerlere, tanımadığım kültürlere yolculuk etmeye çalışıyorum. İtiraf ediyorum bu konuda ülkemi biraz ihmal ettim ama 2013'ten beri bunu değiştirmeye çalışıyorum. Anadolu öylesine büyük bir hazine ki, her yöresi farklı ve görülmeye değer. Harika bir coğrafyada yaşıyoruz; keşke daha fazla değerini bilsek, korusak, tanısak ve de tanıtsak...

Aslında bugünkü konum yurtdışında gördüğüm bazı şehirler ve bana hissettirdikleri. Hatta bunu daha da sadeleştirmek adına şehirlerin bende uyandırdıkları en kuvvetli duyguyu tek kelimeye sığdırmak ya da en kısa şekliyle tanımlamak istiyorum..

Prag: Masalsı ve büyüleyici
Viyana: Sanatsever
Budapeşte: Yaşanılabilir, rahat bir şehir
Kavala: Bizden gibi
Selanik: Ata'mın şehri 
Üsküp: Orada yaşayan Müslümanlar için kolay bir şehir değil
Ohrid: Ruhani
Cenova: Keyifli
Venedik: Çooook romantik, tekrar gidilmesi gerekenler listesinde
Marsilya: Tam bir yaz şehri
Barcelona: Yakın tarihin izleri ve başarılı şehirleşme
Tanca: Ürkütücü ama Atlantik'in kokusu ömür boyunca unutulmayacak kadar güzel
Amsterdam: Rahat ve ilginç gelebilir ama çok güvenli bir şehir
Rotterdam: Avrupa gibi değil, tarih izlerine rastlamadım
Brüksel: Sevimli ve keyifli
Luxemburg: Görülmese de olur; zaman sanki durmuş gibi
Köln: Çok soğuk
Paris: Tek kelimeyle muhteşem...Mutlaka tekrar gidilmeli
Brugge: Harika, romantik, tarihten bir sayfa
Moskova: Çok büyük ve kopuk
St.Petersburg: Beyaz geceleri büyüleyici











22 Ağustos 2014 Cuma

YİNE YAZ BİTİYOR

Bugün 21 Ağustos... Yazın takvimsel olarak bitmesine 10 gün kaldı... O kadar çabuk geçti ki yaz, ve ben herzamanki gibi doyamadım sıcak ve uzun günlere, incecik giyinmeye, bronz tenime, denize, yaz mehtabına... Daha küçük bir çocukken ve yazmayı yeni yeni öğrenirken annemin gardırobunun içine "sonbahma geldi" yazmıştım (sonbahma=sonbahar:-)) Düşünün, daha o zaman yazın bitişinin hüznü sarıyormuş beni demek ki... Halbuki okulun açılmasına falan sevinen bir çocuktum ama yine de daha o zamanlardan yaz insanıymışım sanırım... Tabi ki her mevsimin ayrı bir tadı var ve doyasıya hissetmek lazım bunu. Zaten yaşadığım yerin coğrafyası (Trakya) nedeniyle dört mevsimi de yaşayabiliyorum çok şükür... Elbette mevsimler küresel ısınma nedeniyle eskisi gibi değil, ama yine de mevsim geçişlerini çok rahat gözlemleyebiliyorum burada. Temmuz ortasında Köln'de neredeyse kar yağacak havayı yaşamış ve Haziran sonunda St.Petersburg'da trençkotla gezmiş bir insan olarak şansımın farkındayım...Ama yine de bitmeseydi yaz, serinlemeseydi geceler, kapanmasıydı pencereler... zaten sonbahma da geliyor...:-( 

8 Ağustos 2014 Cuma

Lüleburgaz (07.08.2014)

Şuan inanılmaz bir yağmur yağıyor. Yer gök birbirine karıştı sanki... Sürekli şimşek çakıyor, gök gürlüyor; yaz yağmuru diyeceğim ama, karanlık hava ve fırtına daha çok Kasım ayı çağrışımı yapıyor insanda...Tekirdağ'da da dolu yağıyormuş, yollar çamur seli haline gelmiş. Meteoroloji sürekli uyarıyor fırtına ve sel için, hatta İstanbul'da hortum riski bile varmış; düşünün artık...... Dünyanın dengeleri değişiyor malesef... Bunu hep beraber yaptık, dünyanın kıymetini bilemedik... Kirlettik, savurganca tükettik doğanın nimetlerini ve daha da beteri korumadık... Bizden sonraki nesillere daha güzel bir dünya bırakmalıydık; yazık... 


4 Ağustos 2014 Pazartesi

İDA (Temmuz-2014)

Her yıl yaz tatilimde İda Dağı ile gizli bir randevum vardır. Yaz yaklaştıkça İda'ya olan özlemim de artar. Çok şükür ki bu sene de annemle birlikte gidebildik İda'ya... Yine soludum ağaçların yaydığı o muhteşem kokuyu, yine dinledim ağustos böceklerinin hep bir ağızdan çıkardığı yaz melodisini... Yine durup insanıyla sohbet ettim, Ege insanının sıcaklığını ve doğallığını hissettim yeniden...Sonra annemin deyimiyle "mis kokulu" otelimize gittik. Olive Odore bizim için "Ege'nin başladığı yer"deki bir otelden çok öte; adeta yazlığımız... Çok gezdim, çok otelde konakladım ama buradaki huzuru ve samimiyeti hiçbir yerde görmedim. Ve Ege Denizi yani Arşipel.... Herzamanki gibi masmaviydi canım Ege... Yine deliler gibi yüzdüm ve tabi ki doyamadım mis kokulu bu denize... Yeniden görüşmek üzere sözleştik Arşipel'le, İda'yla, Yeşilyurt'la ve tabi ki sevgili dostlarım Nihan&Emin Güleli ile... Dönüş yolunda hep yaptığımız gibi uğramadık zeytinci, sebzeci, karpuzcu vb.. bırakmadık ve hatta Gelibolu tatlısı alabilmek için küçük bir Gelibolu turu bile yaptık. Çok şükür ki arabamın arkası çökmeden, bu yıl da sağ salim döndük evimize:-) Darısı nice nice tatillere...