25 Ekim 2019 Cuma

Diyorum ki...


Diyorum ki gideyim buralardan...tercihen parke taşlı dar sokakları, o sokaklarda uyuklayan kedileri, zamanın durduğu ağaç altı kahveleri olan, kokusu deniz deniz, tenha, sakin ve huzur dolu bir yer bulayım kendime...Oraya varmadan telefonumu da atayım bi yerlere...kimse, hiç kimse bulamasın beni... yani kaybolayım bir nevi... 

#whenthesungoesdown

17 Ekim 2019 Perşembe

DENGE


Beni tanıyanlar denize olan tutkumu bilirler. Denizi görmek bile benim için çok kıymetlidir ve ne zaman canım sıkılsa ayaklarım beni deniz görebileceğim bir yere götürür. Tekirdağ’da yaşadığım için bu pek zor değil elbette, bu yönden kendimi şanslı sayıyorum. Ancak denizi Tekirdağ’dan sadece görebilip giremediğimiz için (en azından ben girmeyi tercih etmiyorum) eğer mevsim yazsa yüzebilmek adına yollara düşmek gerekir. Hele bir de tatsızsam denize gitmek benim için “must” hale gelir. Bu yaz neredeyse sezonu kapatmaya hazırlanırken bir anda dağılan psikolojim! nedeniyle yarım saat içinde yaptığım bir organizasyon sonucunda kendimi Bodrum’da buldum. Yıllar sonra Bodrum… O kadar uzun zaman olmuştu ki Bodrum'a gitmeyeli… Bodrum bana göre çok farklı tatil anlayışlarına hitap eden bir tatil beldesi. Deli gibi eğlenip dağıtmak isteyene göre de yer var, benim gibi sadece Eylül’ün dinginliği ile doğanın kalbinde sakin ve huzurlu bir tatil yapıp yeniden dengeye kavuşmak isteyene göre de… Benim apar topar yaptığım rezervasyon öyle başarılı bir otele denk gelmiş ki artık abonesi olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. LIV Hotel by Bellazure her beklentimi karşılamanın ötesinde bana yeniden Bodrum'u sevdirdi. Denizi, hele o denizi yok mu, resmen terapi gibi (hala içim sıkıştığında gözlerimi kapatıp o muhteşem suda balıklarla yüzdüğüm anları düşünerek onarıyorum kendimi)… Bir de mehtap eşliğinde gitar dinletisi vardı ki beni benden aldı…”Wish you were here” gözlerimi nemlendirip anlık bir denge kaybı yaratsa da, sonuç itibariyle tatil ilaç gibi oldu…

Bu tatil sırasında da yaptığım gibi karakterim gereği yaşadıklarımı tekrar tekrar düşünüp analiz etmeye çalışırım (serde mühendislik te var tabi) hatalarımı, eksiklerimi ve yanılgılarımı sorgularım. Genelde ulaştığım sonuç insanlara fazlasıyla inanıp güvenmek, her söyleneni doğru bilip ona göre davranmak. Halbuki hep açık bir kapısı olmalı insanın, yoksa böyle denge şaşar işte! Fazla iyi niyet çok ta iyi bir şey değil sanırım… Bu yaştan sonra değişir miyim, hayır hiç sanmıyorum. Geçenlerde bir arkadaşım dedi ki “sen busun, değişemezsin; malzeme bu” Çok doğru ve aslında ben kendimden çok ta şikayetçi değilim. Hassasım, kırılganım, fazla duygusalım ama özümde iyi kalpli biriyim, adil ve dürüst olmak benim için çok önemli ve yalana hiç tahammülüm yok, kesinlikle hazmedemiyorum. (ne olur megaloman demeyin, sonuçta günlük benim günlüğüm azıcık torpil geçebilirim kendime) Bu yapının üzerine güçlü bir sezgi yeteneği de olunca (e malum balık burcu) ortaya çıkan tablo işte ben!… Kendimi değiştiremem belki ama daha çok dengede kalmaya çalışmalıyım, bu yazın bana verdiği ders bu oldu… Dengeni bul ve orada kal…Tavsiyem size de budur, zorlanırsanız alttaki fotoğrafım yardımcı olur belki...

Sevgiyle…





16 Ekim 2019 Çarşamba

Hayat işte...

İşim geregi son 4 gündür yaklaşık 400 çocuk ile mülâkat yaptım. Bu çocuklardan yaklaşık % 10'unun hayatına dokunabildik ve pozitif anlamda fark yarattık...Öyle dramlar, öyle büyük acılar ve zorluklar var ki bu çocukların 18,19 ya da bilemediniz 20'li yaşlardaki omuzlarında, gerçekten duysanız inanamazsınız... Sonra kendimi düşündüm, ne gereksiz şeylere, ne haketmeyen insanlara değer verip te yıprandım.... Değmezmiş gerçekten hem de hiç değmezmiş. Zor oldu ama anladım...Hayat işte...